gönderen Birsel tarih Pzt Ağu 04, 2008 1:46 am
Mehraba,
Seymaya ve Gülere tamamen katiliyorum... Annelik Dünyanin en güzel duygusu arti, FMf olabilir diye bir cana kiymak bana göre degil, Tabiki FMfli oldugumu biliyorsam günümüzün tipindada bu münkün ki ozaman hamilelik öncesi bebegin saglikli olmasi icin ugrasirdim..ama artik dogal yolarla olmus ve belki hasta olur düsüncesiyle canimdan kanimdan bir parcaya Allahin Amaneti olan bir cana kiyamazdim...
FMFle yasamak zordur özelikle gec tesiz konulmus ve gereksiz sorunlar yasanmisa..bu sitede bunlarin en agirlarini yasayan ve FMf uzanti hastaliklarin hemen hepsine sahib biri olarak, ve Evlatlari FMf hastasi olan biri olarak sunu diyebilirimki hayat cok güzel.. Cocuklar saten FMf tanisi erken kondugunda normale yakin bir hayat sürebiliyorlar, arti onlar baska alternativ bilmediklerinden bekide o kadar güzel hayatla barisik yasiyorlarki biz büyükler bunu basaramiyoruz cogu kez...
Ilk tesiz konuldugunda cocuklarim hasta oldugunda kendimi cok suclamistim... Bilseydim Dogururmuydum diye cok sodum daha FMFle yasamayi beceremezken, ama zaman icinde ögrndimki Allah kimseye cekemicegi yükü vermezmis,verdiginde sabrini verirmis, Bugün yavrularima bakiyorumda Onlari veren Tanriya binlerce sükürler olsun..Onlarsiz bir yasam düsünemiyorum bile...Bugün herseye ragmen hala Ayaktaysam Hala yasamdaysam bunu evlatlarimin sevgisine borclugum...
Kitapimdan bir bölüm aktarmak istiyorum... sorunuza cevap olcagina inaniyorum..biraz uzun , simdiden gösterceginiz sabira tskler...
Ben üç hafta sonra gireceğim 34 senelik ömrümde öğrendim ki Yüce İlahımız hiç kimseye taşıyamayacağı yükü vermezmiş. Derdi veriyorsa sabrı da veriyor. Bugün şöyle kendimden uzaklaşıp bir yabancı gözüyle hayatıma baktığımda çok garip rastlantıların kesiştiği garip bir yaşamım varmış. Çok güzel ve harika anılarla birlikte arkama dönüp kaçmak istediklerim de olmuş.
FMF teşhisi konulmasa nasıl olurdu hayatım?
Her insan gibi bende, bu dünyada misafir olduğumuzu unutup, hayatın akışına kendimi kaptırır, aslında geçenin zaman değil hayat olduğunun farkına varmazdım. Büyük ihtimalle işimde çok iyi olmak ister kendi iş yerimi açmayı düşünürdüm. Bir ev veya daire daha almak isterdim, malum iki çocuğum var. Türkiye’de tatillerde kalmak için dairemiz olsa da mutlaka bir de yazlık fena olmaz derdim, tabii arabanın modelini de değiştirip dururduk herhalde. Ve ve ve insanoğlu doyumsuzdur ve her zaman mutlaka istekleri arzuları olacaktır. Belki de çocuklarımla istediğim kadar ilgilenemez, onlara yeterince zaman ayıramazdım. Büyük bir olasılıkla da eşim ile de çoktan boşanırdık. Zaten iki kültürün çakışması sonucu olduğu gibi çalışan bayanlarda işten geldim, yorgunun dinleneyim diye bir seçenek yok gibi. Onları işten sonra anne, eş ve ev hanımı görevleri bekler, böylelikle eşleri, çocukları hatta kendimizi bile biraz ihmal ederiz, Tüm çalışma ve çabalama sonunda bir de bakarız ki belki her şeye sahip ama hiçbir şeye sahip olamamışız. Hayat avuçlarımızdan kaymış gitmiş.
FMF bana yetinmeyi öğretti, elimdekilerin değerini bilmeyi öğretti, hayat avuçlarımdan kayıp gitmeden onun farkına varmamı ve her şeye inat yaşama isteğine sürükledi. Her şeye rağmen hayatın güzel olduğunu öğretti. Yaşam insanoğluna verilmiş en güzel hediyedir. Şu da bir gerçektir ki; Hayat; Doğum, yaşam ve ölüm diye üç gerçekten ibarettir. Doğuma ve Ölüme müdahale edemeyiz ama yaşam bize bağlıdır. Bir kaç kez hayata gelme seçeneğimiz yok ki bu böyle geçsin de diğerini daha güzel değerlendiririm diyelim. O zaman elimizdekilerle yetinmeliyiz iş işten geçmeden. Kendimize güvenmeli, her şeyden önce Kendimiz için yaşamalıyız. Hayatla hatta ölümle barışık olmalıyız, unutmayalım ki hayata nasıl bakarsak onu öyle yaşar ve görürüz, bizler hayata güzel, pozitif ve umutla bakalım ki, hayat da bize güzellikler sunsun, ümitlerimiz gerçek olsun.
Aydınlığı yüreğinde taşıyanlar, karanlıkta da yollarını bulurlarmış. Ben bunu başardığıma inanıyorum. Tabi ki korkularım oldu, pes ettiğim isyan ettiğim hatta ölümü bile arzuladığım oldu. Ama ben bir anneyim, evlatlarıma bu dünyaya gelmek isterler mi? bunu sormadım, üstelik bir de önlerine FMF gibi büyük bir taş koydum. O zaman benim görevim onlara örnek olmalı, onların hayatını kolaylaştırmanın yollarını bulmalı, önlerinde örnek oluşturmalıyım.
Çocukken köyde gaz lambasının etrafında uçan kelebekler vardı, sürekli ışığa uçarlar, kanatları yanar yere düşerler, büyük bir çaba sonucu kalkabilirlerse yine ışığa uçup can verirlerdi. Onları kurtarmaya çalışırdım ama onlar inadına ışığa doğru uçarlar ve de yanarlardı. Babaannem ”kızım büyüyünce anlarsın onları, bırak inandıkları şeyi yapıyorlar, durduramazsın onları” diyordu... Bunu bugün daha iyi anlıyorum.
Karşıma hangi zorluk çıkarsa çıksın, bazen dünyanın yükü omzumdaymış gibi hissetsem de bazen boğulsam da, düşsem de yine ayağa kalkıp yoluma devam edecek gücü bulmalıyım. Ben çok inanıyorum ki bir gün bu sıkıntılar ve sorunlar şikâyetler son bulacak, ben yaşamasam da evlatlarım torunlarım görecek. Allah beterinden saklasın, bizler birçok yaşadığımız sıkıntı ve soruna rağmen iyi olduğumuz günler de var ayrıca kendi işimizi kendimiz görebiliyoruz. Bizim yerimizde olmak isteyen nice ümitsiz hastalar vardır kim bilir. Bir düşünün! Allah kimseyi ümitsiz bırakmasın!
FMF’in temel tedavisinde aslında Kolşisin kadar Polyannacılık Oyunu da önemlidir.
Çok uzun, belki de üzücü bir hikâye okudunuz ama bu ben veya çocuklarımdan ibaret değildir, bu birçok FMF hastasının ortak hikâyesinin özetidir. Elbette erken teşhis edilmiş, atakları ılımlı ve az olup normal hayatlarına devam eden kardeşlerimiz de var ama bizler de hafife alınmayacak kadar çoğuz...
Son olarak sizinle bir sırrımı paylaşmak istiyorum, sizler de deneyin oldukça etkilidir; Tüm dünya üstünüze geliyor gibi hissediyorsanız, bir iki saniye ayırıp gökyüzüne veya bir yıldıza bakın ve o yıldıza dünyanın başka bir yerinde bir çift gözün daha baktığını düşünün, belki oda mutluluğunu, üzüntüsünü, sevincini, korkusunu o yıldızla paylaşıyordur… Yalnız asla değiliz ve kimse beni düşünmüyor hissine kapıldığınızda kendinizi düşünün, kendinizi gezintiye, sinemaya davet edin, bir dondurma veya kahve ısmarlayın, şirin bir ayıcık veya bir buket çiçek mucize yaratacak siz de inanın... Ben denedim ve başardım. Bunu başarmakta çocuklarım ve aşkımın büyük yardımları oldu onları her şeyden çok seviyorum, üçüyle birlikte yaşamak istediğim çok güzel ümitlerim var daha.
Çocuklarıma gelince, minik beden ve kalplerine rağmen oldukça fazla acılar çektiler ama asla yaşam sevinçlerini kaybetmediler. Haftalık ataklar artık bazen üç ay kadar ara veriyor ve eskiye göre çok daha ılımlılar. Cıvıl cıvıllar, onları bisiklete binerken, yüzerken, top peşinde koştururken görmek çok harika ve bana büyük bir güç veriyorlar. Bunlar eskiden ne mümkündü. Bol bol arkadaşlarıyla buluşuyor mutluluk ve sevgi selinde büyüyorlar. Küçük yaşlarına rağmen, yaşlarına göre daha olgunlar, etraflarındaki olaylara daha duyarlı, hayata çok daha sımsıkı sarılıyorlar. Bir gün bu kitabım oluşur da ellerine geçerse onlara olan aşkımı ve tutkumu inşallah anlarlar.
Bizler Birsel, Kaan ve Hilal “Gülü dikenine, Hayatı FMF’e rağmen sevmeyi öğrendik!”
Şimdi sıra sizde.
Birsel AĞCA
***Gülü Dikenine Hayati FMF e Ragmen Sevdim ´den alinti...
ya zirvelerden gelen su gibi duru;
ya da kavrulmus ormanlar gibi kuru
hayat senin...ne istiyorsan o ol.....